Jean-Baptiste de Lamarck (1744-1829) Fransız bir Biyolog. Zamanının en önemli karakteri olmasına rağmen kilisenin ve bağnaz bilim insanlarının baskısına yenik düşerek, bir kenara itildi. Darwin’den neredeyse 50 yıl kadar önce evrim prensiplerinin temelini attı. Söylemleri daha ılımlıydı. Ancak anlaşılamadı. Darwin kesinlikle en ünlü evrimci bilim insanı sıfatını taşısa da evrimi bilimsel bir gerçek olarak ortaya koyan ilk bilim insanı Lamarck oldu. Lamarck’ın teorisine göre evrim, organizmalar arasındaki “eğitici” ve işbirlikçi etkileşime ve yaşam formlarının dinamik bir dünyada hayatta kalmasını ve evrim geçirmesini sağlayan çevreye bağlıdır. Yani, organizmalar değişen bir çevrede hayatta kalmaları için gerekli olan uyumluluğu edinip diğer nesillere aktarırlar.
Bu düşünce o zamanın koşullarında yaradılışçı düşünceyi benimseyen meslektaşlarına ters geldiği için Lamarck’ın organizmaların hayatta kalmak için çevre ile etkileşimleri sonucu edindikleri özelliklerini gelecek nesillere aktardıklarını iddia eden teorisini test etmek için yoğun çaba gösterdiler. Yapılan deneylerden birinde bir erkek ve bir dişi farenin kuyruklarını keserek onları çiftleştirdiler. Lamarck’a karşı olanların düşüncesine göre eğer Lamarck’ın teorisi doğru ise şu an kuyrukları olmayan ebeveynlerin bunu gelecek nesillere de aktarmaları gerekiyordu. Doğan ilk farelerin kuyrukları vardı. Deney 21 nesil boyunca sürdü ancak tek bir fare bile kuyruksuz doğmadı. Bu sonuç Lamarck’ın kalıtım teorisinin yanlış olduğunu (güya!) ispatlıyordu.
Ancak yapılan bu deney Lamarck’ın teorisini gerçek anlamda test etmiyordu. Lamarck bu şekildeki evrimsel değişimlerin gerçekleşmesi için çok uzun zamana ihtiyaç duyulduğunu iddia ediyordu. Deneydeki çok önemli bir hata ise Lamarck’ın hiçbir zaman organizmada meydana gelen her değişimin bu teoriye dahil olduğunu iddia etmemiş olmasıydı. Lamarck, organizmaların hayatta kalmak için ihtiyaç duyduklarında bu özelliklere tutunduklarını (kuyruklar gibi) söylemektedir. Ancak yapılan deneylerde, kimse farelere kuyruklarının yaşamaları için gerekli olduğunu düşünüp düşünmediklerini sormamıştı! Maalesef bariz hatalara rağmen, kuyruksuz fareler çalışması Lamarck’ın şöhretini yok etmeye yetti.
Bugün zamanında çok fazla kınama ve suçlamaya maruz kalmış Fransız biyologun aslında tamamıyla haksız olmadığını ve çok fazla övdüğümüz Darwin’in de tamamen haklı olmadığını öne süren modern Biyolojinin ışığında Lamarck’ın teorileri yeniden gözden geçirilmektedir.
Bugün, bazı bilim insanlarının Lamarck’ı savunmalarının bir nedeni de evrimi savunanların biyosferde yaşamımızı sürdürebilmemiz için işbirliğinin ne kadar önemli olduğunu fark etmiş olmalarıdır.
İronik bir şekilde, uzun yıllar bizlere anti-bakteriyal sabunlardan tutunda antibiyotiklere kadar kullanabileceğimiz her şeyi kullanarak mikroorganizmalarla savaşmamız öğretildi. Bu mesajlar bakterilerin sağlığımız için gerekli olduklarını gözden kaçırmamıza sebep oldu. İnsanların mikroorganizmalardan nasıl faydalanacağının en basit ve en klasik örneği hayatta kalabilmemiz için gerekli olan sindirim sistemimizdeki bakterilerdir. Mide ve bağırsaklarımızdaki bakteriler yiyecekleri sindirmemize ve gerekli vitaminleri emmemize yardımcı olur. Mikroplar ve insanlar arasındaki bu işbirliği antibiyotiklerin yaygın olarak kullanıldıklarında hayatımız için tehlikeli olmalarının temel nedenidir. Antibiyotikler seçici davranmadan her şeyi öldürürler.
Biyolojik bilimlerde yaşanan gelişme ile genleri sadece bir türü oluşturan bireyler arasında değil aynı zamanda farklı türler arasında da paylaşıldığı fark edildi. “Gen transferi” yolu ile genetik bilgiyi paylaşmak evrimi hızlandırır çünkü organizmalar diğer organizmalardan “öğrenilmiş” tecrübeleri edinirler. Bu bilgi paylaşımı tesadüfen olmuş bir şey değildir. Bu biyosferdeki yaşamı geliştirmek ve güzelleştirmek için doğanın kullandığı bir yöntemdir. Genler organizmanın öğrenilmiş tecrübelerinin fiziksel hafızalarıdır. Bireyler arasında ki bu gen değişimi bu hafızaların dağılmasını sağlar ve bu yüzden toplum yaşamını oluşturan tüm organizmaların hayatta kalmasında etkilidir. Artık bilim insanları iç ve dış türlerdeki gen mekanizmalarının farkında olduğuna göre, genetik mühendisliği tehlikeli bir şekilde devreye girebilirdi. Örneğin, bir domatesin genleri üzerinde oynama yapmak sadece o domatesle sınırlı kalmayabilir ve tüm biyosferi tahmin edemeyeceğimiz bir şekilde değiştirebilir. İnsanlar genetik olarak değiştirilmiş yiyecekleri sindirdikleri zaman yapay olarak yaratılmış olan genlerin devreye girdiğini ve bağırsaktaki yararlı bakterilerin karakterini değiştirdiğini göstermektedir. Genetik bir plana uygun olarak üretilen tarım ürünleri ve etraflarındaki yerli ürünler arasındaki gen transferi süpertohum olarak düşünülen gerçekten dayanıklı türlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Genetik mühendisliği çevreye genetik olarak değiştirilmiş organizmalar yayarken, hiçbir zaman gen transferi gerçeğini dikkate almadılar. Onların belli bir plana göre oluşturduğu genler yayılırken ve çevredeki diğer organizmaları da değiştirirken bu ihmalin doğurduğu korkunç sonuçları işte şimdi yaşamaya başlıyoruz.
Milyonlarca insan bozulan sağlıklarının zihinsel, fiziksel, duygusal ve ruhsal sebeplerinin bir araya gelmesine bağlı değil de vücutlarındaki biyokimsayal mekanizmalardaki yetersizliklerden dolayı oluştuğuna inanıyor. Bazı hastalıklar (Beta Talasemi, Kistik Fibroz vb) şüphesiz bozuk bir gen yüzünden ortaya çıkıyor. Ancak günümüz felaketleri olarak görülen şeker, kalp hastalıkları ve kanser mutlu ve sağlıklı bir yaşam evresini kısıtlamaktadır. Ve bu hastalıklar tek bir gen yüzünden olmayıp birçok gen ve çevresel faktör arasındaki karmaşık etkileşimler sonucu oluşmuşlardır.
Bir arabanın harekete geçmesi onu harekete geçirecek anahtarın çevrilmesine bağlı olsa da, aslında anahtar sadece arabanın kontrolü ile “ilişkilidir”; arabayı kontrol eden, anahtarı çeviren insandır. Belirli genler organizmanın davranışları ve özellikleri ile ilişkilidir. Ne var ki bir şey onları tetiklemedikçe harekete geçemezler.
Genleri ne harekete geçirir? Lamarck’ı saygı ile anmanın zamanı çoktan geldi!