Eski, Yeni ve Gelecek Yıl(lar)…
2017 adet yeni yıl saydık, modern takvime göre. Oysa modern insan dediğimiz insan
türü (Homo sapiens) birkaç yüz bin yıldır yeryüzünde dolaşıyor. Kolay değil dünyanın
oluşumuna 4.5 milyar yıl ve yaşamın başlangıcına da 3.5 milyar yıl demek. Say say bitmez.
Oysa insan ömrünün ortalama 70 yıl olduğunu düşünürsek ve bunun da 50 sene kadarını,
giden senenin arkasından mutluluk naraları atarak tükettiğini hesaplarsak, demek ki kozmik
yıl ile bizim saydığımız yıllar arasında ki anlaşılmaz açı ortaya çıkacaktır. Tuhaftır, aslında
sevinçlerin İlahi olmaktan çıktığı bir dünya da, kederlerde dünyevi olunca, geçen zamana
sevinilmesi doğal hale geliyor sanırım. Düşünce dünyamızı kuşatan evrensel iman ilkeleri
uyulmayan birer teori olunca dillerde söylenen birer rivayete dönüşünce, neye sevinip neye
üzüleceğimizi de yine Hz .Adem’e şerri fısıldayan şeytan belirliyor. Asırlardır edilen dua ve
dileklerin gerçekleşmediğini de artık görüyor olmalıyız. 2000’in üzerine 17 daha
koyduğumuz bu teknolojik yerkürede (ama kozmik dünyanın bir zerresinde), yaşamımız daha
bir dibe yaklaşmadı mı? İlişkiler daha bir berbatlaşmadı mı? Biz sadece 2 metre kare miyiz?
Çevremiz ben ve o an ki kapsama alanı mı? Ehli keyif içerisinde olanlarımız tüm diğerlerinin
de mutlu-mesut olduğunu mu zannediyor? Çaresizliğin, parasızlığın, perişanlığın, soğukta
ısınamamanın gerçeği tarifsel metinlerde olamayacağına göre, “yokluk” rafında sessiz mi
duracaklar? Batışımızın tarifini aynamızda ve toplumumuzda (televizyonlarda) görebiliriz.
Bakmak ile görmek arasında ki o ince fark kendini burada ispatlamıyor mu? Yıllardır
sanatçılar tarif etmeye çalışmadı mı en nazik ve biçimsel halleriyle; şiirlerle, şarkılarla,
müzikle, tiyatroyla, heykellerle. Bir ressam insan gözünden kan damlatarak resmettiği
perişanlığımızı, bizler “insanın gözünden kan gelir mi” anlamsızlığını hemen yüklemedik
mi? Gökyüzü haykırmadı mı ”derimi deliyorsunuz; lütfen kendinize gelin” diye.
Artık kabul zamanı olsun bu yıllar. İnsanın gözünden kan akıyor, görelim bunu. Bir şeyler
değişmeli. Ya kendimizi ya da aynamızı değiştirelim. Aynamızda alıştı artık yalan
“göstermeye”. Kartalların bile daha iyi olmak için kendilerini yenilediği bir yaşamda, biz
insanoğlu da kendimizi yenilemek zorunda kalacağız. Ya da “kıyamet mi yaklaşıyor”
sorusunu gündem de tutacak dibe vuruşu hızlandıracağız. Kartalların 50 yıllık hikayesi var
olma serüvenini mutlu sonlandırmak isteyen insanoğluna örnek olsun; 70 yıla kadar yaşayan
kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı
vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40’a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve
bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası
uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve
kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden
birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini
göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse
kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir
yerde yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya
vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni
gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker
çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay
sonra kartal, kendisine 20 veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş
uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.
2018 yılı için dua edip, dilek yıldızlarımızı gökyüzünün derinliklerine yerleştirebiliyorsak,
insanlığımızda hala umut var demektir. O yıldızları toplayabileceğimiz bir yıl olsun, 2018 ve
ötesi.

Not: 2010 yılında yayınlanmış günümüze uyarlanmıştır.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir